background

Domates Çorbası Tarifi

Domates Çorbası Tarifi

Domates Çorbası Tarifi

DOMATES  ÇORBASI TARİFİ

3 yemek kaşığı domates  salçası
3 adet domates rendesi
3 su bardağı su
1 yemek kaşığı un
1 yemek kaşığı tereyağ
yarım demet fesleğen
iki adet küp şeker
kaya tuzu
çekme karabiber

servis için krema yada rendelenmiş peynir

  • Fesleğenleri incecik kıyın.
  • tencereye un ve tereyağını koyun ve beraber kavurmaya başlayın.
  • Üzerine domates salçasını ve rende domatesleri ilave edin ve beraberce bir kaç dakika daha kavurun.
  • Arzu ettiğiniz kadar karabiberi, tuzu ve iki adet küp şekeri ilave edin.
  • Suyuda ilave edip kaynamaya bırakın.
  • Çorba kaynamaya başlayınca altını iyice kısın.
  • Fesleğenleri ilave edip 2- 3 dakika daha pişirip servis edin.
  • Dilerseniz üzerine krema yada rende peynir ilave edip servis edebilirsiniz.


DOMATES ÇORBASI

 "Domates, aynı addaki bitkinin meyvesi. Ama kullanım biçimi açısından sebzeler sınıfında değerlendiriliyor. Çok gerilere gitmeyelim, 19. yüzyılın başlarında yaşamış olsaydık, hiç domates yeme şansımız olmayacaktı. Çünkü tüm Osmanlı dönemi içinde ancak 1844 yılında Mehmet Kamil'in kaleme aldığı Melceül Tabahin adlı yemek kitabında ilk kez domatesli bir yemeğin, etli domates dolmasının tarifi de yer alıyor. Şöyle diyor Mehmet Kamil: 'Domates ve Frenk Patlıcanı Dolması. Çünkü domatesin yeşiline Frenk patlıcanı derler. İkisinin dahi tabhları müsavidir.' Osmanlılar, Güney Amerika kökenli domatese başlangıçta 'Frenk patlıcanı' demişler. Kısa süre sonra rengine göre domates yeşilinden ayrılmış, yeşil domatesin adı Frenk patlıcanı olarak bir süre daha devam etmiş.

Domates Türk mutfağında epey zaman kendine bir yer bulamamış. Yalnız bizde değil, hemen bütün dünyada da bu böyle olmuş. Bunun en önemli nedeni, bu güzelim sebzenin uzun süre zehirli bitkiler arasında yer alması. Büyük olasılıkla patateste de olduğu gibi, insanlar başlangıçta domatesin meyvesi yerine yapraklarını yemiş olmalılar. Başka türlü ona bu haksızlığı yapabileceklerine ihtimal vermek zor. Sap ve yapraklarda bulunan 'solanin' adlı zehir, patates ve tütün ile aynı soydan gelen domates hamken meyvesinde de bulunuyor. Ancak olgunlaştığında, tıpkı patates gibi domates de solanin'den arınıyor. Bu yüzden eski tariflerde domatesin tuz, karabiber, çeşitli kokulu otlarla birlikte pişirilip zehrini çıkarma önerilirdi. 1860'larda bile Amerika'da ev hanımla-nnın başlıca el kitabı Godey's Lady"s Book', domateslerin en az üç saat pişirilmesini salık veriyordu. İspanyol kaşifler yerli dilinde tombul meyve anlamına gelen 'tumatl' adlı bu bitkiyi İspanya'ya getirdiler. Ancak burada hiç ilgi uyandırmadı. Buna karşılık, 1522'den itibaren İspanyolların egemenliği altındaki Napoli krallığında, İtalyanlar, gerek mutfakta, gerekse bostanlarda domates üzerinde çeşitli deneyler yaptılar. Domatesin 15441e ilk kez tanımını yapanlar da Avrupa'da onun yenilebilir olduğunu ilk fark edenler de onlar. Domatese pomodoro, yani 'altın elma' adını vermelerinin sebebi ise herhalde ilk örneklerinin yeşil ve sarı renkte olmasından. Fransa'da domates ilk kez 1778'de bir tohum katalogunda olası bir gıda bitkisi olarak tanımlandı. Ancak İtalya dışında domates, bugünkü ölçülerde ancak 20. yüzyılın başlarından itibaren tüketilmeye başladı. ABD'de ise domatesi ilk üreten kişiler arasında, birçok alanda olduğu gibi bu konuda da öncü, Amerika'nın üçüncü başkanı Thomas Jefferson'u görüyoruz. (...)

Domatesin anavatanı, günümüzde Ekvator, Peru ve Bolivya topraklarını içine alan bölge. Kristof Kolomb'un bu kıtaya ayak basmasından önceki dönemlerde yerli halk yabani domates meyvelerini kısacık olgunlaşma mevsiminde yiyordu. Henüz kültür bitkisi olarak ıslah edilmemişti. Kiraz kadar küçük domatesler ehlileştirilmiyordu. Domatesin kısa zamanda bozulması da onun bir başka olumsuz yanıydı." Olgun Közleme, “Türk Mutfağı ve Din”isimli Tez çalışmasında domatesin dünyaya yayılması hakkında şunları yazar: Buğday,  arpa,  çavdar  ve  yulafın  ana  vatanı Asya  iken; pirincin  Tayland,  mısırın  Amerika  kıtası  olduğu  kabul  edilmektedir. Sebzelerden domates ve patates de Amerika kökenlidir. Mısır, domates ve patatesi diğer kıtalar ancak Amerika’nın keşfinden sonra tanıyabilmişlerdir. Bazı ülkeler bu ürünlere direnmişlerdir.  İranlılar bugün bile, mutfaklarında sınırlı miktarda domates ve kırmızıbiber kullanmaktadırlar. Çin mutfağı ise,  diğer  mutfaklardan pek  fazla etkilenmemesidir.  Yakın  komşusu  Hindistan’ın  baharatı  bu  ülkeye  nüfuz edememiştir. Ancak Hint  dinlerinin  aynı  ülkede  tutunabildiği  görülmektedir. Yine kuzey komşuları Türklerin,  süt ürünleri ve  tahılı Çin mutfağında  yer bulamamıştır. Amerika’nın  keşfi  ile  bu  yenidünyadan  gelen  besinler,  Ortadoğu  ve  Avrupa mutfağına kıyasla Çin mutfağına daha az girebilmiştir. Ancak, 18. yüzyıldan sonra, ülke nüfusu 400 milyonu aşınca bir mecburiyet olarak mısır, patates ve domates gibi. Yenidünya  kökenli  ürünler  Çin  mutfağına  girebilmiştir.  Fakat  Amerika  kıtasından gelen  bu  ürünler,  diğer  mutfaklarda  yaptıkları  büyük  değişimi  Çin  mutfağında gerçekleştirememiştir.  

Bu  ürünlerin  tamamı Çin  mutfağının  geleneksel  diyetetik modeli  içinde  bütünleştirilmiştir. Öte  yandan dünyaca  ünlü Çin mutfağı,  komşu  ve diğer dünya mutfaklarını pek çok yönüyle etkilemiştir. Yemeklerin bileşimindeki ürün bolluğuna  rağmen bu zengin mutfak, çoğu Amerika kökenli olan bamya  ve  domates (kavata-yeşil  domates) için  17.  yüzyılı; fasulye, yeşilbiber, karnabahar  için  18.  yüzyılı;  patates için  ise,  Osmanlının  kendi topraklarında üretilmeye başlandığı 19. yüzyılı bekleyecektir.